29.1.09

Kafa Kitabı Uykusuzdur

I.

Uykusuzluk ile ucunu tuttuğum ipi çekiyordum. O benim ellerimdeydi, ve arada unutarak hırpalıyordum. 

Örselenmeyi bilmez, aksine durmadan gidip pürüzlü yüzeylerde derisinin mukavvemetini ölçer. Hırpalanışı suskundu. Ne kadar susarsa, o kadar çok konuşuyor olmalı diye düşünmeye başladım, çünkü bir yerlerden hep bir şekilde açık veriyordu.., ama duyamıyordum. Sesini saklıyordu, duyurmayacak yerlere saklanıyordu. 
İşler hep ters işliyor burda. Herkes nereye gidiyor, göremiyorum. Göremeyişim çok normal, sırtım dönük.. Bilinçlice yapmıyorum, saati soruyorlar ya kafamın içinde kocaman bir boşluk.. Samimiyetle en ufak bir tahmine ulaşamıyorum. Onlar akşam üstünde, bende hala sabah. Onlar gece diyor, bende hala güneş. Onlar gün diyor, ben hareket. 
Onlar dinlendikçe enerjik, ben uykusuzlukla şarj ediyorum bünyemi, yakıtım etanol. Ve böyle zamanlarda o sesini sakınmıyor. İplerin elimde olduğunu işaret ediyor oyunbaz. Haydi diyor, sıkılmadın mı?
Evet, çok sıkıldım.. Evet, sıkılmak için çok çabaladım. Onu kaçırmak için çok düz seyrettim. Belli inanmamış. Duyuyorum...

28.01.09  / 04:59

II.

Film arası..

Rüyalarımda hep tanımadığım insanları görüyorum ve bu kendimi bildim bileli böyle, hiç değişmedi.

Pencerem yine açık, odaya soğuk dolmalı. Köpekler delirmiş, belki de bu onların savaşı. Sokak gececilerin eve dönüşü. Bir şarapçıya saldırdı köpekler ve ondan bir yığın küfür işittiler. Sonra adamın biriyle konuşmaya başladı şarapçı. Bir taksici olabilir. Yardım önerisiydi önce, sonra nezaketli bir yaka silkme. Hadi hayırlı akşamlar ısrarkar. Bu kadar teklif yok ısrar varken, peki niçin diğer bir diyalog uzatıcı cümle: abi senin evin neredeydi? Şarapçı evini kısa taksim tarif etti. Kusursuz bir lüzumsuzluk. Caddeden motorlu taşıtlar geçiyor, işitsel algımla yalnızca sesleri değerlendirilir. Ben sadece gök yüzünü görüyorum. Monoton bir gece yıldızsız. Orion u seçmek mümkün değil. Bütün yıldız isimlerini öğrenme isteğindeyim. Şimdi bir kız ve bir erkek geçti. Gökyüzü koyu bir lacivert ve severim bu rengi. Tır şoförü olma hayalim vardı bir zamanlar. Şu sıralar hayallerimin çoğu ile görüşmüyorum, kapının üstündeki delikten bakıp, bu fena halde işportacı düşlere evde yok taklidi yapıyorum. Kafamda canlanan sahneleri bir film yapmak güzel olabilirdi. Tırımda tek başıma gecenin üçü dördü gibi bir zamanda, bomboş ve virajı bol dağlık tepelik bir yolda ilerleyecektim. Tek ışık farlarımdan yayılan ve yolu ancak sınırlı ölçüde ıslatan sarılık olacaktı. Hiç bir ev, hiç bir insan.. Oysa ki ben şehirlerin curcunasını severim. Yol denince, şehir içi bir otobüsün camından insanları ve binaları ve ışıkları izleyerek, trafiğe takılarak, çoğu kişinin rahatsızlık duyduğu o motor gürültüsü ve eciş bücüş koltukta huzur bularak, sonsuza kadar varılmayacak bir istikamete yolculuk etmek ne cazip gelir ruhuma. Evet, ruhum bir imalat hatası olmalı, garip huzur kaynakları var ve garip hayalleri. Bir ömre sığmayacak kadar hayal biriktiren hücrelerim.. Hayatımın bir döneminde tır şoförü olmalıyım, bir döneminde astronot ve bir döneminde de kelebek, bir dönemindeyse kurabiye canavarı.. Caddelerin kıvrımlarına doğru damarlarım yayılıyor, bütün dolaşım sistemimle duyuyorum onları uğultularını ve yankılar gibi.. Ne tatlı bir ses. Hiç olduğunu bilmediğim bir yere gitmek istiyorum. Durmadan bir yerlerden bir yerlere kaçış; müzmin firari. Kendimden değil ancak, belki sadece kendime..
..ve sonra bir başka firar ve sonra da meşhur akıl firarları.. Hani şu üstüyle başıyla körfeze atlayıp yüzen gündüz gözüyle ayık kafayla şehrin orta yerinde ve kalabalıkta, hani şu saçlarını kazıyan sıfır numaraya, hani karakolları, acil servisleri ve köşesinden tımarhaneleri görmüş,  hani milatlarıyla hep hayatını 180 derece döndürmüş kaç kez ters yüz olmuş, hani kitaplarını yakmış, hani sövmüş ağız dolusu bir ordu insana tek başına, hani hastanelerden kaçmış, hani koşmuş da onu tutamamış bir manga insan zaptedememiş, hani kendini kundaklamış kendini yaralamış, hani ölümlerle sohbet etmiş..

Üstünden asırlar geçmiş gibi..

..hani yine de bir çocuk hep deli bir çocuk. 


Yoldan bir dolu genç geçiyor şu anda neşeli bir uğultuyla, az önce suskunluk vardı sokakta ve şimdi bir köpek seslendirmeye devam ediyor sokağı..



Ben çok uslandım, ben çok usluyum.


29.01.09  / 03:32

Hiç yorum yok: