21.1.09

Çöl ve kahin / Çöl Denemeleri 9

ÇÖL ve KÂHİN: Bir katlin katilini bildiren kehaneti dinleyin

Nasırdan taşlaşmış ellerini kavruk küllerin arasına daldırdı kâhin.
Elleri kor yanığı oldu, elleri karanlık bir gece.
Sonra göğe uzandı parmakları. Tanrısının tenini yokladı tırnakları. 
Kâhin, yedi kandilini kucakladığı kubbeyi sarsarak haykırdı,
haykırdı!
Günahkârdı.

Ay silkindi kumlarını, şöyle bir dolundu,
dolundu!
Çöl milyon zerresi ile pusu kurmuştu postu kalabalık ziihinlere. 
Kâhin depremi yerin kabuğuna zarar hiddetiyle kudurdu,
kudurdu!
Ve volkanlar kan kustu.
Kahin lav taştı,
sonra duruldu,
duruldu..

Gözleri cehennemler yakarak konuşmaya başladı kahin:

'Bir katlin, katilini bildiren kehaneti dinleyin!'

Kahinin gözleri cehennemleri yakardı,
ve bir tek gözleri durulmazdı.


Ürkmüştü gece,
ama seyre devam etti yine de.
Ve başladı kâhini dinlemeye...

' Bir sihirbaz tanımıştım bir zamanlar.
Zamanlar, terk ederdi varlıklarını 
şapkasının içerisinde.
Tövbekârdı.
Çöldeydi..'

Çöl,
kâhinin dudaklarından rüzgara dağılan sıcakla kan kuşkulara uyandı.
Çöl,
ruhunu arandı:
-di(L)i geçmiş takıları sözlüğünden düşürmeyen sihirbaz hala çölde miydi acaba?

Kâhin yanıtladı:
Bu sorunun cevabı tövbelere tövbe edilip edilemeyeceğinde saklı.


Kâhinlerin hüneri geçmişi büyüledikleri kadardı. 
Geçmiş denilen,
şimdinin dev aynasıydı.
Işığa zar sallayan gözbebekleri gibi
kasılır;
irilir
ufalırdı.
Gelecekten daha çok 
henüz var edilememiş
ve var edilebilmek şansını çoktan ıskalamış olandı.
Bir ihtimal olmaktan çoktan çıkmış
gerçekliği kanıtlanamaz yansıydı.
İnandığın kadar vardı.
Anımsamak ise 
çocukluğunu kürtaj masasında düşürmüş
kirlenmiş bir zihnin
yanılgısı:
kendini kandırmak
ya da oyalamak ihtiyacı.
...
Geçmiş ihtiyacıydı 
hafıza kaybı kolik anımsayışların.
Mezesiydi; tatlıydı..

Tatlıydı; 
saklama koşullarına uygun
yaşayabilme koşullarına uyumsuz
ısılarda bekler,
şimdiyi piç eder
buhranlı zamanlarda kilo ve kolesterol olarak 
bünyeye hizmet ederdi.


Gaybın koynuna yasak girmiş bir kâhinin işi gelecekten çok geçmişleydi.
Geçmiş çünkü 
gaybın arzının merkezinde
kelimenin bitip tükendiği yerdeydi.

Ve kâhin için
katilin baştan tahmin edilebilir olduğu bütün duygusal filmlerde
kehanet denilen şey gelecekten ziyade
geçmişle ilgiliydi.
Çünkü
geçmiş zaten filmin ilk karesinde cinayete kurban gidendi.

Sihirbaz ve kâhin aynı anda,
bir bedenden
nasırdan taşlaşmış yüreklerini kavruk yıldızların arasına daldırdı.
Yürekleri kor yanığı oldu, yürekleri karanlık bir gece.
Sonra göğe uzandı kılcalları. Tanrılarının tenini yokladı şah damarları.
İkisi birden yedi katman kabuğuna kök salmış damarlarıyla arzı sarsarak haykırdı;
haykırdı!
Tüm aşkların geçmişlerinin katlinden sorumlu
günahkârlardı!


Sihirbaz gözlerinden dökülen cam parçalarının üstünde
çıplak ayaklı çöller inşa etmeye devam ediyordu.
Topuklarından kanlar sızarak,
usulca, 
çölün içine doğru yürümeye devam etti gecenin üstünde.



Çöl derin bir nefes aldı;

sihirbaz hala çöldey-di.

Geçmişin ve geleceğin bir noktada eridiği
kâhin gözlerinde:
şapka ise hala 
zamanın
kendinden boşandığı mahkemeydi.


Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: