22.1.09

BiR GaRiP AhŞaP Oratoryo

Bir bardak portakal otopsisi
ne kadar söyle oyalar? ;
seyri mümkün posa cesetleri..
Aşk diyorum onlara! İnatla aşk!
Kadavralar aralıksız talanı düşünüyor.
Yağma yok! …yağışsız.
Her gök gürültüsü konuşur benle;
tuhaftır çoğu bilmez, anlamaz sağanaktan 
halbuki dinlerim onları sürekli..
Paranoya diyorlar ya, 
foyası bir an evvel afişe edilmeli.
Kaderci yaklaşılıyor bu hususta,
ağı muhakkak ipekten dokuyan
karadul zehrini saklıyor ortaçağın 
rönesansa ipotektir yüzükleri
tarih denilen bozuk para.
Reform aşkta;
duyguda reform,  
yazık bir külfetin önünde boynunu büktün.
Sen küçüktün!
Sen küçüktün!
Bize durmadan cinayet masalları anlatıldı,
alkolle iltihap temizlemek farzdı,
rekat rekat kılındı. 
Oysa dünyayı sekerken çok gördüm 
beş para etmez ekseni iptenmiş
körkütük sallanıyordu bilinçsiz 
müracaat ettim döküldü.
Kaç hafızası sabıkalı dilekçe gittik geldik. 
Hep bürokrasi üstün başın.
Ben sana başvurdum, vurulacak ne varsa.
Yolumu sormadım ona buna 
bulunacak ne varsa dokunarak buldum.
Maruzatım feci halde sana
beni bilirsin biraz bilinmez 
ne hüzünlü takvimlere şeref oluyorsun
alkışlar şimdi bir müddet bu şova.

Kaç mevsim ısrarla vivaldi...
Hızı ışığın tütüne sirküle.
Tüm kumarbazlar cürete davetli
casinoyu açık tutmak lazım
ve parlatmak avizeleri,
malum hepimize matematikte ve mantıkta 
dönemlerce yazı tura öğretildi.
Gel diye hep sen diye, 
işte sentetik gökkuşağı zamanlar kapalı gişe. 
Bakıyorsun ya yaranı evcilleştirir gibi
gözlerimin içine..
Çok görüyorum durakları 
sabırsız yontuyorum karşıma çıkan eşyayı
tıpkı darağacı
kaç çentik vücudum kaç silahlı müdahale…
Fazlasıyla bu saniye 
tanıyorum, 
delirmek bilinciyle dudak izin, ses izin
izin versin kuzgunlar, son sürat geçeyim.
Yeni geliyor bir yıl cenin
direniyor solungaçlarıyla hikaye
daima değişse de akordu bozuk kıyafetleri
hala eski şarkılarıyla sürüyor makam niye?
Tanrım, put koleksiyonun ne şahane!
Şapkamı çıkartıyorum karşısında
Jeneriği yırtık film!
Kırpık film!
Sessiz sinema; ocakta kaynamakta.
Ah bu kovalamaca ah bu lüzumsuz pür telaş…
Tüm bekçisi hepimizin, elinde falçata
eskizlerinde gece karalıyor.
Sorsalar bileceğim durmadan bileceğim,
Işık sızıyor, ışık kanıyor!
-susuyorlar acemi-
Hani sonuna kadar bil(m)ekti
hani yenişmece?
Bilmek gerek; üsteleyerek, arzla gereklilik
talep büyük yüksek nümayiş.
Senden konuşulsun istiyordum çokça..
Toplayabilirsen sen topla,
(hep aşk diyorlar) üstümüze dökülenleri.
Çatısından yıkık (hep kalp diyorlar) sarkan 
saçaklardan keskin,
keskin virajlardan çok darbe yemiş trafik saatlerim,
çarp ve dolaşım sistemim merkezini bilsin.

Sadece raks edecek nabız gücü elverdiğince..
Hadi ama yaşam destek ünitesi gibi gülümse..

Daralıyor iklimler,
hürmet ederler tahtası eksik, tahtası kaybolmuş, tahtası kurt yeniği mesailerime.
Ne olur böyle resim, böyle boya, böyle küsme.
Sen küçüktün!
Sen küçüktün! 
Korkuların üstüne basıp geç 
alay eder gibi edepsiz
hiç yetişkin yaşamadık ki (anlattıkları gibi, bu dünyayı) biz..


Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: