çeyrek planda yarım dönüşler.
Sürüklendiği adreslerin dökümünü yapan istasyonların,
tren camlarında kalan buğusuna buse.
Camların aksini,
vedaların gölgesini
ve gidişlerin geriye dağıttıklarını
öpen soğuk temaslar.
ısrarla yüzde elliden başka bir olasılığa
metelik atmayan kurşunlar
ve o kurşunların biriktiği yaralar.
bu çerçevenin belirsizliğinde soluklanmak için
dinle(n)mek için
ve içine,
yani dokularının sayfasının isim yazılması gereken sol üst köşesine, yuva yapmış
sağanak bir kahkaha,
işte sayın bayanlar ve baylar
karşınızda sahnede
spotların ayağının kayıp düştüğü senaryonun
büyük bir kıvançla sunduğu;
vir-"gül".
İşte kala kalınmış felçli bir saniye...
Karakalem bir tablonun
kırışıklara değen
derinleşen çizgilerine saklanmış
kırıp döktüklerinden sonra suçun korkusu ile masa altı sohbetlere
kambur salmış
o yaramaz çocuk,
kangren olmuş bir damarın
nabzını sayıyor;
vir-gül-vir-gül-vir-gül...
Çamaşır suları çıkartmıyor ruhun sancısını.
Delişmen bir ruletin adımlarından patlayan
zihnine karalanmış o tek ve unutulmaz kurşunu,
kimsesizlik mevsimlerinin kırtasiyesinden alınmış silgi siliyor.
Raylardır avuç istasyonlarındaki çizgiler,
trenler kalkıyor
sonra bir şehrin fethi için gemiler yürüyor.
Yetişkinlerin yetişemediği masallar çağı..
Masallar..
Bir zamanlar...
Kar kraliçesi aynasının bütün kırıklarını topluyor
ve kuzeydeki buzdan şatosunda tutkunun soğuk yüzüne bakıyor.
Masalların kötü kalpli karakterlerinin trajedisine üzülen bir çocuğun kalbini söküyor bu sefer avcı.
Ve mutlu son işte,
farklı bir yorumla belki
ama
anlıyorsun değil mi?
Gülümse ne olursun,
bir gül!
Vir-gül,
Nihan AYDIN ...*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder