15.7.09

kangalların gözleri hüzünlü bakar

erSaniyeler çağında yaşıyoruz,
Saniyeler çağında yaşıyoruz..
Biri durmandan aynanın kırıklarını topluyor.
Kafamın kitabı bunlar, yazık ki paslanmıyorlar.
Her şey resimli dünyanın kapatılmasıyla başladı.
Bunu sevmedim, buna benzer içinde resim geçen; resimli bir şeyler olacaktı.
Cümle kendini tam anlatamadı, beni bağlamaz; 
cümlenin kifayeti ve cümlenin kabahati.  
Bağnazca kare takıntısı, 
her şeyi kareleyip dağıtıyorlar, 
her şeyi hücreleyip satıyorlar, 
her şey fotonların kurbanı.
Her şey, “her şey x ile başladı… her şey y ile başladı…” diye bir girizgâh cümleciği ile başladı. 
Girizgah bir osmanlıca sözlüğün rivayetine göre saklanılacak yer anlamına da gelmekteydi ki 
asırlarca eskide kaldı. 
İşte bir şeyler nihayetinde bir zaman bir yerde defalarca kere başladı, 
aynı bir şeyler hep başladı 
fakat bu şeyler defalarında hep başka bir nesne ile başladı.
Nesneler çağında yaşıyoruz..
Çiçekleri kopartın atın, 
kelimeleri kopartın atın. 
Ses tellerinizi aldırın. 
Aldırmayın..
Artık dünya!
Paletimi buldum eskilerin tarlasında.
Çocuk kırışıklıkları çizgilerim resim. Duyguların yüzde bilmem kaçına cerrahi operasyon gerekiyor. Mesajım budur, soran olursa bunu verin. 
Plan sorup duruyorlar, ur kelimesini bir filmden öğrenmiştim. Çok korkmuştum. Gündüzün içinde kocaman bir ur büyüyor. Yalan dünya her şey bomboş yolcu sarhoş hancı sarhoş diyor. Neden ki geceler ve gündüzler yer değiştirmiyor?
Dağıtıyorum bütün odaları, 
bütün zeminler bir kusur bulmalı kendine, 
her şey yere düşmüş olmalı bir kere, 
her çember sökülmeli 
ve her terzi bir kez kendine dikilmeli.

Dibi ile dertleşeceğiz dibi ile konuşacağız muhabbetin dibini bulacağız hayatın dibine vuracağız şişelerin dibine bakacağız kafaların içindeki kuyunun dibi…
Dibini bulacağız!
Dibini bulacağız! 
Kazma ve kürek getirin! Kazacağız!
Her şeyi iki kez tekrarlayacağız, yankısız vurgusuz kalmayacağız, kalmayacağız.
Kangalların gözleri hep hüzünlü bakıyor. Eskiden her şey daha büyüktü, hızla çekiyor dünya, hızla çekiyor dünya!!! Farkına varmıyor musunuz? Hızla çekiyor dünya!
İki dağ arasında kalmıştım, dağlar ne kadar büyüktü. Orman ne kadar uzaktı, yıldızlar ne kadar olağandı. Gökyüzündeki ova ne kadar uzaktı. Bulutlar ne kadar katıydı. Ay ne kadar kurabiyeydi. Arkadaşlarım ne kadar ufaktı. Poşet ne kadar uçardı. Araba ne kadar sesti, yol ne kadar uzaktı. Ev ne kadar büyüktü. Kaybolmak ne kadar kolaydı.
Her şey ne zaman değişti?
Kurtlar vardı, hikâyeler vardı.
İnsanlar evleniyor ne garip. Bir daha dönmeyen göçler var. Yazlar ve kışlar. Kabuslar, korkular, ürkünç hikayeler, çıtırtılar, iç köşelere sinmiş vicdan kemirgeni küçük şeytanlar.
Evet naftalin gerekiyor, evet boğazlara kadar naftalin doldurulmalı.

Saatlerin ardından su döküp uğurladım, çabuk geri gelsinler diye.
Ne saçma ve; ne vesaire ve vesaire.
Televizyonda bir eski film, fonunda eski şarkılar. Garip ama televizyon koca bir ineğe benziyor, geçmiş sağıyorum bir dönemin nostaljisini vuran fotonlardan.

Ve sonunda kola da öldü. Küre beslenme rejiminde diyete gitmemekte ısrarlı. Şimdi biz yas deriz, dünya aerobik der. 

Kuyunun dibi görünmüyor.
Her şey ışık ile başladı. Fırçayı bıraktım.

En tesellisi küçük ayının ucundan tutulup yakalanabilir olduğu anların olağan olmadığı bir şimdi. Bu insanların farklı bir dönemidir. Bir evrimle açıklanabilir kıyasların sonuçlarını okuyun. Bu satırlar yüzlerde yazmayacaktır. Herkes kırışıklıklarını buruşan anılarından toplasın. Çevreleyen insanların yüz asırı yüz mevsimi yüz kerelik incelenişi, incelişi, kırılışı, dökülüşü, toplanışı. Onlar vardır, bunlar vardır, artık öyle değildir, böyle değildir. Açı sistemine göre yaşıyoruz. Çarklar, dişliler, devirler, daimler.. Fena mıdır? Değildir. Sadece dönme dolaptan düşme korkusu.
Tanrım her şey ne saçma.
Tanrım her şey ne şahane.
Tanrım her şey ne olağan.
Tanrım her şey ne mucize. 
Saniyeleri de çöpe atın.


Nihan AYDIN ...*

4.7.09

küçük korku kuşu


Çocuğum sen işit duvarı
En yamalı haldir 
Uçurtmalar topladın yıldızları
Yaslandığın dokuya kiralık zehir
Gördüğün kaç kirli?
Ve sayısız küçüktün
Ondan bahis çoğalıp, hayatı kesir ölçtün.

Hiç tanımadığın birileri kulak
Park döşeklerin ihtişamlı vâsii
Haberler bizleri izleyip mecaz,
Klasik yağmur; metalik kuşak.
Haftanın öcüsü seçilmek kariyeri
Bu onların mükemmel olacağım asırları
Tabanına sen döşedi durmadan,
Hanesi obezite duvar kağıdı yeşil
Sebebindir.
Görmezsin yine sen,
Ne mutlu!?
Hiç tanımadığımız sıcak hayallerin.

Büyüdüğün sen boğuş yarayı
Çok bilmedin zamandır.
Tanınır kokusu düşlerinin
Uçaklar kalktın kafalarını dünya
Sokak sana kızmayacaktır kamikaze.
Zafer heykellerin!
Adım atıp duracaktın, kucaklanacaktın.
Ne mutsuz!?
Yalan ki; maalesef hepsi.
Bıraksam yer çekiyor, kan çekiliyor
Ve şehrin rahminden acısız düşüktün
Sen de görsen üşürdün.


Küçük korku kuşu?
Sen sus!
Sen konuş!






Nihan Aydın ...*

3.7.09

Öyle İşte

Seni kestiler.
İki sokak ötesindeydim.
Gürültüsünde makinenin huzur..
Susmadım ebe kör.
Bir sokak lambasına gidip teslim,,,
Oldular

Nereye gidiyorsun farlarla?
Nereye gidiyorsun falanlarla filanlarla?

Seni geçtiler.
Kolumu masaya koyup korkuyorum.
Elim başımda.
Minare ağlayıp duruyor.
Hiçbir öksürüğe benzemiyor.
Hayat diyorum,
Öyle işte.

Nihan AYDIN ... *