5.12.10

şiz opera saatler

gidişinin ceplerinde lambalar
onlar bir daha gülmediler
durmadı şema ile muallakta
taşındı okyanusun fethinden
savunmasız yanlışlarım paradoks
Yanıp sönüyor kalmışlığım
Kaç hayali özlediğim dönüyor
Tıpkı mağrur yelkenlileri
Ben de gülmedim bir süre
Müziksiz toplandı çiçekler
Geride ispatlanabilir bahriyelileri
Ardından bıraktıklarını dönmediler
Aşağı sokaktan üzülmemelisin
Yani mimiklerin salonunda
Belki sadece anılarım sürede
Kahkaha senden yarım işte
Ama ne değişecektir

Üstünde kırık özlüyorum onu
Bir daha geçiyor çocukluğum
Ses kaybına ağlayamıyorum
Değişmek zorunda onlar da çok
Uyarmalıydım benim adımlarını
Tragedyalar hatamdı gülmeliyiz
Kendinden beni gerekirse gittin
Gözlerinde ilk müdahalesi eslerin
Kalabalıklar biliyorum peşinden
Kısa sonra hiç hissettim

Bu piyadeleri biliyorum
Uçurtmalar sokakta zaman çekişiyor
Seni sakın aklımdan bir deli
Uğruyor film telaşında garip
Bir için esin no bir
Siz şu pera saatler
Öyle koşturuyorum acemi
Çocukluğum fayda etmiyor hiçbir

Ki özlüyorum bir bir evet
Sen de özlediğim şu zaman
Gitmek miydin acaba zorum
Ki çok incinecek onu çok
Öyle üstünde bakışlarım
Seni geçiyor bana kadar
Sensizlikle darmadağın
Toplama, tıpkı katılmalısın
Usul tüm odalar ışık
Aşağı sokakta eşsiz yanıp

nihanaydın...*

17.11.10

esir gecesi kumar

Bir.
En.
Bir.
Ve…
Bir(!)

Uçucu; buhar! ne !

İndirilmiş zamanlarca hüzün
Turladığı hislere azot
Kör bir lamba sus pus
Kafasında tırmanan mahkum

Onu bir bakışta astılar
Sonunda yıldızlar hiç şüphesiz
Kementler geceyi aksak,
İnceltir geceyi esir.
Sallanıyor kafanın yangın mercekleri

Bellidir
Keskin jileti tanrıyla
Bellidir
Tekmil cüretkar takılacaksınız
Bellidir
Gülümseyişler en mahreminize perdeden
Belirsiz
Kendinize şimdi çokça müphem

Bir oynanan hız deli
İki başlanacak onun nefesini
Üç kurdele kesildi

Kafasında sayısız kepenkleri
Bulvarları koy bir tarafına
Söndürün kumpanyalar mümkün
Daha fazla kesecek keşif
Göz içeri kırılıp düştüğünden beri
Evvel geçti an yokuş
Bilinen dudakları anılar
Suratları soy her yanına
Kafasında unutmak mahrum
Kötülük çiçekler körkütük

Camların ağır bedeni
Kıyak iplerine asmış
Tüm gibi yanılgılarınızdan bir
Ruhunu senetler sürrealist
Bir elbise yine de
İlk belli ki bu soluklarından
Sokağı sökülürken serin,
İnce bir haylaz ruhunda
Bütün kaydı muhasebesini kavrayan
Yıldızlar dağılırken kumardı, peşin!
Bakışları öyle sinema..

Çözülmez sessizliklerin adımları
Melodinin baharat kuşkusu
Hiçbir denizi flu rüyalar
Bu ilk bakışta kumar…
Şimdi hangisi gece
Kesif koyu zehir
Kendinden kelebek dağılan ışıklar
Lambaları fethetmiş elleri
An’ dır kandır yalandır
Yağmadır bilekleri kıvrılan
Öldürün şimdi yıldızlar
Dövülecek yürek demir

nihanaydın...*

13.11.10

geçmiş zaman olur mitoz

tek bir zamanın şimdisi
trafik tamamen içindeyse
mercek canlısından minimal, belirsiz
aşk eski bayramların çelişkisi
onlar vaadinde çok sevilmiş
medeniyet kurmadıkça tanıksız
tanımsız tutuklu büyüteçlerde
ekşimiş hikayeleriz
fermentasyon affetsin
mi dene, ne bilir umursuzluk
ve de, ne bilirse de
suçlarınız böyle mi hiçleşsin
hayır diyorum hayır
odak çabalanmış coşkunuz
nankörlük boyaların duvar tercihi
saçma bir aydınlanış tepemize çöktü
flaşlar kahretsin
raslantının resme kötüsü
sonra bir resme daha ve bir kaç resme
resmen burulmak işte seste
işi üzümlerin hüzünlerim olsun
burukluk tahsis edilmiş tesis
Koşun öylece zannında öğretisi
ey affedin çabalanabilirim
aşklar da böyle mi hiçleşsin
işi hüzünlerin üzümlerin olsun
sana öylece susabilirim
hey güzellik suçları işlerde
sonra yolsun testi dolsun kürek
aşkın uğraşılmış vaktinde filmi
gelin öylece
saflarını belirleyen güzellik
soruları inatla çoğuluz
görmüştüm neden diyen cam
dışında ben vardım içinde otobüs
on sene sonra dedim,
sonra yirmi sene
ah şu bazen..,bazen işte...

nihanaydın...*

23.10.10

aklındaki izler benim

Bir fırtınayı uçuyor teslimiyet
Anların da olmadığı bir zamandan
Kelimelerin ötesindeki yelkenlerin
Vecdi geziyorsun üstelik
Bir kapanıyor zihnimde kelebek
Bir anlatabildiklerini şölenin
Seni tanıyorum, savaşlara çok
Kağıttan uydurulmuş gerçeklik
Çağ bitiyor, duruyorsun

Bu musun kusursuz nefesle
Karşılaşmıştık bir isyankar sessiz
Sana yetmez asırlar tesiri
Kayıtsız adım atmanın içinde devrim
Geliyorsun ihtirasların kuşkusuz
Azize ve serseri çocuklarıyız cehennemin
Çıldırıyorsun zamanın ayininde
Bana susamayacaksın retinan benim

Kıyametin ülkesine kelebek bu ruh
Gökyüzünün arasında öylece durmalı
Her şey iki kez tekrarlanacak
Komedyasında bir boşluğun dokusu biz
Sağanaklara çok nefes kurban etmiş
İlahi kurgusu anlatmanın üstelik
Yer gelmez sana oyunların eşiğindesin

Aklım algının kışı
Bak gökler patlayan kavganın
Biriken tizlerin kime tortularını
Soluyorsun unutturacak oksijeni
İşte her neyse ateşe verecek olan
İrtifa kaybeden göğün lambası
Tepelerin sırtında yağlı boya duraklar
Ah pastoral, o da duymalı sesini
Nüshası eksik şimdi köşelerin

Olsa boşluğun bakışlarındaki
Patlayan işgal biliyorsun
Bulaşan sakinlikte inançsızlığı
Sadece gibi damıtıyor şaşkınlığı
Kıpırdanışları belli ışık sessiz
Ama kimseye yorgunsun değmiyor
İç yoktu hiç anlamazlardı
Ama bilmelisin o kadar seni
Ama duysun kimse değil

Umursamaz sorguluyorsun içinde bir
Aklındaki izleri kazıyacak oysa ki
Orada hatta içindeki kırılıyor
Bir ki; bir ki üç dört biri
Soluyorsun şifreleri de duyuyorum
Alıp da seni öncesinde doruksuz
Neşesi geldi mi suskun ya da hiç
Geçişlerinin kokusu acemi
Tek sende frekansları direniş

Şimdi anlıyorsun beni


nihanaydın...*

27.9.10

iz günlerim

Bana de!
Diler ki,
'Çık şu hayal dünyasından!'
Çıkayım mı hayalin bu dünyasından?

Leşiyim Cuma yangının bir
Kavgalar büyüyen yastığımda
Devrim sancıyan tırnağım
Sırtımda ahtapot adamlar
Cumartesi bir yağmuru giyindim
Odalardan çıktım dar alan

Pazar tam üç kişiydim
Şeytan melek ve peygamber
Çok eğlendirdim tanrıyı
Ve ısmarladı hepimize uygun bir şeyler
Yandık buz kestik ve bekledik
Araf diye bir bar
Orta çağ beni affetsin külleriyle
Çok engizisyon tükürdüm

Pazartesi yalancının tekiyim
Gülümseyeceğim bana durmadan inan
Yeter enerjim kurtarmaya dünyayı bütün
Her hallolur şey ve güzel şey her
Tutacak evreni büyük
Umutsuzca optimist çöllerim
Ve cesurca tatminsiz

Rutin savaş ganimetiyim salı
Her yanımdan zincirler bağırıyor
İliklerimin reddettiği kemiklerin
Yürüyen bantta hareket, siz
Olağan dilimde defo kelimeler
Biraz ısı ve hız
Dişlilerin gıcırdadığı iklim
Arya ile bir düzensizlik

Keşiyim zamanın çarşamba
Nerde bulursam orda
Her şeye yakın ve uzak
Kadar, hür düşebilecek kadar
Fakat silindi saat
Dönebilir ne gidebilir ileriye ne de
Umursamazca yürürken iplerim
Korkunç bir çevrim içre: im

Sabrın perşembe eşiyim
Önce havale başlamadan
Göller görüyorum acelesiz, duru
Oruçlar yıkıyor şatoları
Susuyorum dingin göller
Göller susuyorum es’siz

Geçeceğim iz günlerim
Hayatla ölüm arasında bir fark olmalı elwin..


nihanaydın...*

25.9.10

kesit leyla azı

Azı dişlerimin dibi
Çoğu zarar hesabın kararı
Leyla bildiğin kaşif; bulmuş
Hiçbir nöron sanıldığı gibi
Zaman bilinen kaç duyumuz
Geçici meteorlar görünüyor

Midem aklımın anahtarı ıslak
Sarhoşken oldukça anarşist
Leyla azı zarar çoğu yalan
Sancaklar sınırlarında kasılı
Hız öncesi kontak karıncalar
Suç beklentisi hiçbir dip

İçinizden nefes almak geliyor
Sesleri çıldırıyorum
İntihar yamyamları melodramın
Bir bunlar kararlı sadece
Olmaz ya yine de beni susun
Duyduklarım duygularında aceleci
Akan şu ışığı tanıyorum
Bir ben var ki öyle
Bunu sadece ben yapıyorum

Eskidik.
Benim her yolların sonu
Madalyonun yüzü alarm
Üst yazıyı aralarından etti
Kesiklerinin bilekleri çok kuruş
Leyla, sardunyalı bir kesit
Tabancasını çıkarıp hepimizi silecek
Düşünce lekesi ben diye konuş
Akarken kendi aldığı kurtuluş
Beyniydi mezarlıkta gezen birinin
Ve sallan parmak nokta gibi

…sonra beni buluyorsun
…bak yine sesimdesin.



nihanaydın...*

22.9.10

ses kuyusu

Ses kuyusu
Dalları yapraklanan, renk
Hayal et
Kendiliğinden mecaz göz
İri, gitgide yetişen
Gibi, çizgi filmler
Suretler demin ten geçecek
Cam gerçeği iris patlayan ışıklar
Hareket yüklenen ıs, arsız
Boğuk hitapları çatlamış
Balkonda tango çiçekler
İçerinin gölgeleri hararetlenen
En hızlı yükselecek asır,
Gel.

Varla yok çok çabuk
Uçacak hep sarana dek,
Yer çekmeden ve rüzgâr
Asılı şeyler etraf ağırlıksız
Konuşması flu ziller uzaklar
Bir de göçlerin çöl sözü
İşte böyle kelebekler soğuk
Tortu pürüzü heceler duru
Söylenceler dilenciler ve daha
Boncuklarıyla kafile dalgalanır
Ve deha yıldızlarıyla ve neler
Geceler yalın ki hücreyken
Bir hikaye sızan suya
Peşin süzecek sakin bizi
Kimlerin biri yorgun sesi
İşler kısa kimlerin
Nasıllar izi soracak
Nesneleri hatırlar hiç yaşanmamış
Bilinmedikleri bulur zaman
Üç noktası yoktur
Şimdi özlemek vakti.

Biz havalanan hafif dalga
Cızırtılı sadelenişler
Yumuşak, yıpranmış tını
Cevabı müzik burada
Keşişler çağ sürüyen eteklerinde
Kozalar seni çeviren
Bir dans bir frekans
Direnişler tığ bileyen asi
Dantel dökülen bileklerimden
Gözlerimi bıraktım
İs kuytusu


nihanaydın...*

12.9.10

jonny ve bunlar

Duvarda terleyen saat çıplak
Sen jonny ve küllerin
Bu ev seni istedi diye
Sırtımdan ağır süzülen ecelim
Bırakmadı floresan
Gitmedim

Sen jonny
Bir de metamorfoz bir gemi
Aklımda imgenin tıpkısı
Tıpkısında huysuz bir kedi
Hep ondan çıkan bu zorum
Gideceğiz diye bir şehir yok
Sökülen kırık camıyla el patriği
Takip ediyor cana farlar
Gitmeli inan ki gitmeli
Sustuğunda tüllerin narin elleri

Soyut resim soyunuyor
Kırık binalar şen ordular
Ve şöleni noktacıklı kürenin
Bil ki güzel çoklar
Dünyam çok hücreli organel sepeti
Huysuz lizozomlar sen koridor
Fotoselli ambulanslar anında imdat
Ayrı parçalar özel teşebbüs
Ruhtur mayoz anarşi ürünü
Renkler muğlak renkler çabuk
Ve şenliği çocuk kargaşa
Son sürümü bizce de muamma

Sen jonny ve kumlar
Yazılmamış çok şiir kadar
Kuşlar geçiyor öylesine gördüğün
Kördüğüm sesler küçülen
Duvarları hapsetmiyor sifon
Çöllerin biriktiği kumbaram tekil
Aklımdan taşlar düşüyor
Sular sularken susayan telefon
Susar
Tuşlar emiyor parmaklarını
Geziyor tütün
Çakmak lazım öylesine güldüğüm
Ve har ve bilmecesiyim sözlerin ve davullar
İşte öyle bir karnaval
Yazılmamış tek satır bulup getiriyor
Yalnız hepsi yanlış
Milyon kafam absürt aşk
Muzur keçilerim pür kahkaha
Sen jonny ve onlar
Şimdilik hepsi bu kadar



nihanaydın...*

3.9.10

camdaki izler

Bir zaman:
Bir orman yürüyoruz ellerin
Mutluyum hatırlamak çeşidi
Ya biliyorsun seçiyorsun
Ve yeşil kokusu şeylerin
Varsın bir tutam dokusu
Ellerimde hatırlayış
Toprak muhakkak ıslak
Görüyorsun seviyorum

Önce:

Uçan balonların kaçıyor içim
Hapisler burada gidelim
Kolumdan iki yağmur uzadıkça
Çocukluğun lazım getir
İzler camdaki bizler
Teşhiri ağlayan günü
Kurtuluş acımasız senden
Her hükümlü mühim
Diyorum bana ötesi onlar
Tut ya gelsen ben
Tut gidelim onlar
Derken filtrasyon neşelensin
Benden geçen zamanlar noktalar
Senler uçaklar virgüller her daim
Gözlerin rüzgarlar
Bakıyorum geçeceksin

Evrim:
Şimdi onlar susuyor ya
Ben pelerinli bir masal cücesi
İçimde küçük canavar şehri
Kimlerin çıkaramayacağı beni oradan
Küme oldum ben anne
Kesirlerin göçünde evrensel bir küme
Ne çok saçlarım ve ne çok
Ne çok acıttıklarım böyle

Çevrim:

Pastoral ülkeler biliyor
Cam şiir büzüyor üflesem
Neminde kalmış pencere süzülür
Gri, ıslak ivmeli kentin
Yerçekimi geçmişe hep geçmişe
Pencerede unutulmuş manzara benim
Kaçkın bekliyorsun saçılsam
De yalnızdım adımlarda taşkın
Dışımda kar oysa hep duruyor
Kutu, kutu içinden çıkan zamanlar

Devrim:
Varsızdın
Geçkin bildiğim uyaktan
Ayaktan her bayat cümleleri
Çekmecede kadeh beklentisi kadar
Adaklar adanmışlıklar kir pas
Bıçkın suçlardan çıktım
İçinde a b c ve her şeyce
Üstünde döküntüsü küslerin
Rüzgarda saçlarımdır ceplerim
Onlar bırakacağım kanatlar değil

Sonra:
Sonra tülleri döküldü
Sonra tozları zerrelendi
Sonra gidildi.

Zaman bir:

Biliyorsun ya yürüyoruz şimdi
Ben varım ve adımlar
Susuyoruz cam şeylerin uykusu
Ellerim ellerinin hecesi
Karanlık şarkılardan geri geldim
Ellerin incitmişliklerin korkusu
Pencereden geçiyor yağmurlar
Görüyorsun seviyorum seni



nihanaydın...*

2.9.10

evvel temas

Geceleri seveceğim bir begonya
Saçlarını tarıyor avucuma
Oysa belkidir nota
Kesin, keskin ve ince
Dünyaları bölüyor çiçeklerin evlerine

Gittiğim her selin öyküsü
Kızmayacaksın küçük çölüm
Avuçlarım saçık
Avuçlarım yastık
Biri olursa uykusuzluk gibi
Sonra koşarız sonra benim deliliğim
Karşılıklı dünyalar susup çok şeyler söyleyeceğiz
İstediğim değiller
Milyon küsür yılların tuzağı sen
O karanlık dizeyi okudun çocuk
O elmayı işledi dilin
Aklımdan geçiyorum
Bir bir geçiyorum aklımdan
Geçinemiyoruz senle, geçinemedikçe seviyorum.
Döküntü odalar konuşuyor
Şimdi dinle,
Dinle ki ben bir kısık neyim.

Sardı müzik
Uykuyu resmetsinler yumağı
Farz et ki çok yaşadım
Hapsolduk biz hoş bulduk evren
Nezle teşebbüsünün sessiz sonucu
Farz et ki hiç ölmedim
Sarhoşluklar içre
Dön cennet
Dön cehennem
Öpüşünde öncesiz temas
Parmak izinde ayna gözleri
Evvel zaman sözleri kesin
İnan ki ben hiç görmedim
Sonra başladı mı durmaz buradan
Uzakta saat kaç kaçırılan
Gittik süs şeyler içinde
Geceleri seçeceğim bir papatya
Bir dilenci ağacı sayfalarını döken
An evvel söylenecek çok şey
Şimdi söyle
Söyle ki ben senin neyinim
.


nihanaydın...*

29.8.10

külün sulhü

Kirpiklerim gardırobun içinde
Bir Japon balığı uyur şimdi
Ve tüller havalanır
Sen saate bir dokun
Sesleri karanlık duraksız
Hafif hafif çarpan kapı
Gülün kavgası yok artık
Bundan acımaz parmaklarımız
Ne olur gidelim, ne olur
Ne olur kalalım dünyası
Sonra ellerimizde balo çocukları
Gelirsin adımlar dokunur
Zarif bir şiddet dans eder
Tutuk saniye kırmızı müzik
Sonra dillerimizde hece çiçekleri
Olsam diyorum alegori bir gemi
Biraz nefes ve loş ışıklar
Durmaz koşacak ipleri düşün
Beni bilirsin öyle bilirsin biri
Durmaz iklim bilmez sabit
Sonra gözlerimizde ateş elçileri
Duvardan aceleci bir gölge geçer
Tutuk süzülür kıvrılır duman
Esir izleri gece olur afyon
Bir başka evrenin doğum sızısı
Ağladı ağlayacak boşluk
Sizleri kutsayacak ermiş suskun
Kalbim kavanozun içinde yerleşik
Kalbim pek çoğumuzun isası
Artı dört uykusu aşkın soğuk
Öksüren hislerin florası yavaş
İstediğim inanmak / istediğim uyumak
Bulaşık ıssız uykular revaçsız
Bundan acımaz telaşlarımız
Sen çerçeveye bir dokun
Geçenler, suretler saçılsın
Sonra bu dikenlerin yas bayramı
Gidersen adamlar kozalar
Şık bir sızı gergefinde nakış
Kan ve şimdilik biraz alkış
O fiziğin her işe yarayan şemali
Dedim ki gelsin / dedim ki gitsin
Sesin üflesem içimde sisleri
İzmaritin unutulduğu tarih
Dar koridorlar kısık koridorlar
Bir şeyleri bıraktığım dehliz
Dizlerim jargonun içinde sakin
Kırık düşleriyle duvar saati
Ve bir gölge daha geçti usul
Sahibi olmayan, durmaksız
Hızlı hızlı çarpan zaman
Külün sulhü çok artık
Bundan kaçamaz dudaklarımız
Ne olur gidelim, ne olur..


nihanaydın...*

19.8.10

siren

nerde olduğumuzu bilmiyorduk ki,
beni bul!
sonra ben deli bir çocuğumdur,
enerjisini yorgunluklardan damıtan bir canavar;
it o uçurumdan, sonra bırakma tut.
pik yap durmadan zehirimi
bulana kadar cehennemimi hplc
kaldı az
kadar kaz
aşağı ve derine
tüm mezarlıkları devrimin
deş ve seç
içeride ölüler evi açık seçik
leş kokusu çürümüşlerin
üstelik muazzam ışık
ne çıkarırsan senin
bulacaksın
beni kur!
gecenin köründe çalar
küçük oyun ağlıyor
sessizliği delirten siren
karanlığın sırtında yürüyen bıçak
ya da tersi, hiçbirinin fark etmediği
küçük oyun kahkaha
çekilir işkence değilim bilirim
duvarın üstünden denizler fırtınalar,
korsanlar.., tuz serpilsin danstan
saçma bir neşemiz olsun,
sonra sen arızamı bil
tamir et sonra
boz sonra
çilingir sonra
düş sonra
bir vida belki, belki sigorta anahtarı
sonra yine onar ve yine sök
yine toparla yine dök
yine parçala ve yine sar
ne istediğimi benden iyi

beni karıştır
darmadağın kağıtlar
bir kadife kesenin içi
aklımın huzuru kurdu
uçurtmalara kapılışıma mektup
çocuk şeytanlarım fısıldıyor
sonra sadece bakmayı bilir anlayış
birden kavga patlayış is duman sesi
her yere saçılan harfler rastgele
içinde müthiş anımsayış
öp
sonra çılgın bir hiçlik nöbetinde
beni yatıştır

nihanaydin...*

6.8.10

tanı

Eve tanı gitti
Sonra ağlayan bir gemi
İmzasında yüzen başka ne şimdi
Korsan üstüne geçen heceyi
Büstüne seçen geceyi yorsan
Esas şu an artimetik vakti
Gölgem benden bağımsız millet şekili
Duvarda çırpınan balık
Bir vakıf kurardı sizden avuç avuç
Ve fotokopi suratlar
Gerçekleri kimlerin
Noksan ritmik sayma bir biçimi

Anı evet itti
Sildim çizip çizik
Fırtınasını üşürmüş güneş
Açıklarda yüzen kabuk
Denizin sesini yutan çocuk
Hepsine güldüm durdum
Çerçeve mesut bitti.


nihanaydın ...*

diyagram

İki sende; iki bende ve daha çoklarında…
Kelimelerin bakırının oksitlendiğidir geçen,
Attık..,
Attık!
..atık.
Saçlarımdan mı düşürdüm?
Hücre yolculukları uzayı, kapalı.
Uzamı, zamanı, mekanı; filanı fişmekanı..
O filmler ve o sözcüklerin ezberletildiği
Kimlerin yenmiş tırnakları
Sayfalar, ısrarlar ve anlar dolusu tutanaklar;
Bazılarının sümüklüböcek bakışları
Kısmının bir yılışık mutluculukları; sildim..
Tuttum, tutuk halim, tutukluluk bir tutum.
Yutkundum delirdiğim zamanlardan şimdiye
Kaç asırın havai fişeği hangi
Oyunların çömleği düştüm, bileklerim eksildi,
Gözlerim paslandı ve geçtim dayanan bir kabus gibi,
Ama gibi değilse de evren
Alelade öylesine bir andı
Düşünmedik yıldızların evlerini.
Gittiler.
Eksilenlerin tarlasında saklam-baş kediler
Ebeler sobeler ve akıl sancıları..
Duygularımın çok iplikçikli genetik hadisesi,
Yamalarını sökmek yerine katlanan
Bir çamaşır gibi kalp vs şeysi..
Dolu verin, boş verin,
Yüzde yetmişlik alkolle tertemiz gelin
Gelecek kuşaklar yumuşatıcı reklamlar
klorlu tarih ve dez- olmayan enfekte konuşma..
Ütüleri buruşturup fırlattım.
Avuçlarımın içine bak, orada küçük bir istasyon
Oraya gitmeliyiz.. Kalkacak treni kaçırmayalı
Kendimi kaç bin beden, çok bin senden aforoz.
Serseri modifiye ruhumu yap boz.
Bu masaya oturttular beni.
İzine çıktı dedi yaz dediler sonsuz
Rakamlar ve evet hanesi değişse
Sayı olamayacak kadar rakımlar
Sonra yükseklik korktuk,
Sonra kimler alçaklıktan korkmadı.
Sonra sonunu bulduk,
Büyük bir törenle takdim edildi.
Buyurun efendim muhteşem anlamsızlıkların
İçine hapsolup gerçeği kaybetmeme telaşın
Yüreğinde çırpınan bir kuşsu yaratığa
Böceğe veya kanatlı bir canlıya her gizleyip
Şey olağanmış olanmış kabullenilen
Taklidi yaparak çaktırmadığınız riyası
İçin çılgın tutkunun boğazınıza tırmanan
Alevleri renk vermeyen tavrınızın altında
Vesilesiyle bu ödüle işte böyle mazhar Osmanlık
Kıvançlı olacakken sağduyulu olmanız adına
Tesbit ederiz, hürmet ederiz, öperiz, severiz;
İyi günler şimdi gidebilirsiniz...
Saniyelerden ömürleri araklayıp yoluna devam eden…
Diyagram!
Harfleri çiğneyip çiğneyip tükürdüğümüz
Bir eylemin nesiyiz her şeyin
Her olmayan her şeye hizmet ettiği
Dandik bir asır mı şimdi tercihimiz

Muhakkak ruhumu yakmaya kalkış
Çok kış önce, ekranlar cehennemler
Azizler keşişler cadı avcıları… muhakkak
Ruhumun biri şeytanın çıraklığı
Bir başkası ermişlerin ışığını görüp takıldı
Aklın oysa çok daha fazlası vardı.
Dışında milyon penceresi olan
Sencerelerine aynalar takılmış oda..
Baktığında kim görmek istersen
Yansıtmak isterse ordan konuşulacak, hangi
Gösterirse kişi konuk oranın manzarasında
Ağırlanacak… çünkü ruh çok parçacıklı birisi
Her telden çalan metropoller gibi seyrettin..
Bu benim bu sensin
Hoşça şimdi, hoşçakal küçük gezgin


nihanaydın ...*

bundandır şu bildiğin

Anlattıklarındandır aklım oyun
Şimdi kuşların uçtuğu saattir
Körlerin bilmediklerine ağlamadığı
Benimse çok şeyi fazlaca sevdiğim

Hani diyorum ki düğmesi saatlerin
Yalanlar dâhilinde susulan
İblisler ummak ne varsa söylemeli
Gözlüklerine dokunup cahil bebeklerin
Eskisi yenisi baktığın katalog biraz da
Olmasın bilmeklerle aşkı gör gecesi
Şiir olursun günde üç ölçek çalıyorsun
Ve ölçek söylenenler gelip geçen bağırmalarla
Sadece sevmeklerle takvim çözmez
Biraz gerek dalgalar ve yükselmek
Bizden dökülen saçaklar vs’ler
Kimler şaşırıp evet melekler gidecek
Biz bir anda geçmişiz, bu fluca kavram
Güveler kumandan, bir gerçek terk edilmez
Konuşkan çiçekler yağmış gömülen suratlara
Öyle susar kelime yavaş olmadığından
Bizde kalmadığından olmak acaba
Acaba sen ve ben, ben ve sen acaba
Kıskançlıklar aşktan canım çürüme faz
Belki bundandır karışık şu bildiğin senora
Parmakları oynatıp duran kapatıyoruz zamanı
Çıkın; dışarısı yakın solukların gölgesi
Islak ve tatlı uyuşması dokunuşun serin
Silinecektir şu yazılanlar arısı kaybedilip
İtina ve kalanı dökülmeyen işarete
Backspace’in affına sıkılmış iç rafın öpücükleri
Sinmemiş kuytusuna parmakları şıklatıp
Şık bir zampara yüzünde tıpatıp susacaktır
Sektir ve koyu kostümü detayın her ki
Bundandır çağın tutkusu her iki anlamı bizlerin
Yanlış şıkkı buldu diye giyinilen sözler
Seçilmeyecektir noksanların, aşk gülümsesin

Telaşlanmayacaksın sen nasılsa benimsin.


nihanaydın ...*

23.7.10

doğru sana gecenin

Biz bütünden yamalandık
Hiç açmadan kitabın kapağını
Tanrı hiç şüphesiz: şüphesiz!
En afişsiz halimin bile es’ inde
O çok seslilikten nasibini almışlık
Geldin evet bildiğim bütün dillerle
Tanışmak asırlık vesaire
Antibiyotiklerde biraz şaşkınlık
Dökülüyor sabah gecenin üstüne
Bulanık
Kim unuttuysa orada
Kim unuttuysa orda onu
Dans ettim bir konuşma balonu
Seni göreceğim dedim, gidelim
Bekleten bir şeylerden kalmışlık
Saçma hep söyleyeceğim
Sesin ağrıyan çağrıyan yanan
Uyduracağım her bir kelimenin bileti
Sesin orta çağın en vaat edileni
Boynunu arayan bir kurt sürüsü
Diyorlar bir bölgesi beynin
Orda hissetmek mümkün şiirdeki gibi
Ve fazlası da mümkün gibi senin
Şimdi evren yıkılmak istiyor

Şu an bir küçük istek süsü
Gecenin sana doğru
Ricacılık kürsüsü yalancı
Ellerimde senden nesneler
İsteyeceğim yağmur ve cehennemin
Düşlerimi, bilinmesin, kilitleyeceğim
Masum olmayan duygularım
Masum eylem oynayacağım
Tut bileklerimden, tut çabuk ol!
Şimdi her şey karışmak istiyor


nihanaydın ...*

19.5.10

gölge soyunu

bugün dört kişi
ben kendim ve gölgem
karşımızda şık
iki de aynadaki yansımız..
kadeh içi evimiz
kızıl yakut tanıyan.., sezen
pop geçinen arabeks sazda
değil sezen
ikisine de film uzaklığında
gölgemizle kadeh tokuştuk
duvarda..
kaybolup gitsin diye!
rock severdik..
sigara içmeliyiz şimdi..
tükettik kanı bolca..
oysa bırakmıştık dün.
düğmelerim..,
en çok beni onlar özledi.

eski öz dedim
dedim de demesem
resimde sıfatlı ve çarpık
o zaman
amandı
olmamışın bir vaktidir
o zaman
gecenin bir hecesi
şimdi gecenin bir aktidir
o zaman sabahın kaç vakti?
bilmem desem çarpıtırım
söylemiştim hepsini..

00.42 / 19 mayıs 2010
nihanaydın ...*

21.4.10

Şöyle Bir Düşmek

Böyle bir diş beni kırdı
Bilmezsin diyeceğim her şeyin karesi
Her söylediklerimle bahis masum
Susun üzüntülü şeyler saati
Birlikte gülüp şarkı seçelim
Şu an vs neysi, aman
Umrumda filan değil gibi
Sadece kovuğunu doldurmayan

Böyle bir duş beni kirdi
Kafam uzay dünyaların çeperi
Kimden sestiysem yalın kafa kuştum
Fakat sözü aleni suçlar meselesi
Kaçağı içim dışımın faturasız
Ya da tersi kipler vs bilgisi saman
Küstüm burdan geçen belirsiz zamir
İncir hikaye şu fasıl bildiğin

Böyle bir düş beni kördü
Hesaplar hatalarını gelince dün
Bu sensin işaretinin sebebi
Ne kadar serbest bırakabilir parmaklarımız bizi
Yağmur sırtımın aklına ziyan
Önce sonra vs şeysi zaman
Islak diyorum fırsat bulmuşken
Sen ne güzel günsün uç uç böceğim

Nihan AYDIN ...*

Geçmiş Zaman Olur

Tek bir zamanın şimdisi
Mercek canlısından belirsiz
Onlar vaadinde çok sevilmiş
Aşkın uğraşılmış vaktinde filmi
Tanımsız tutuklu büyüteçlerde

Gözü eski bayramın çelişkisi
Medeniyet kurmadıkça tanıksız
Burukluk tahsis edilmiş tesis
Koşun öylece zannında öğretisi
Ey affedin çabalanabilirim
Aşklar da böyle mi hiçleşsin
İşi üzümlerin hüzünlerin olsun
Sana öylece susabilirim
Hey güzellik suçları işlerde

Sonra yolsun testi dolsun yürek
Raslantının resme kötüsü
Ardından bir resme daha ve bir kaç resme
Resmen burulmak işte seste
Mi dene, ne bilir umursuzluk
İnatla çoğuluz ben vardım
Safları belirleyip kucaklaşın
İçinde kimler dışında cam
Başkalaşım aşklaşın
Ve de, ne bilirse de

Affedersinizleriniz böyle mi geçsin
Unutmak duvarların boya tercihi
Sonra dedim on, sonra yirmi sene
Seçsin minimal zaten biten
Ah şu bazen.., bilmem ki neden

Nihan AYDIN ...*

Zamanla Yazılanlar

Bugün gündü noktalı
Vakitsiz..
Biten hiç, yazık.

...
Zehirle kazılan sözler
Bunlar gitlerimiz
Çiçekten çöl kokusu buram
Başlayıp bitirmediğimiz
Neyse öncesinden gelecek
Haylaz yaşamayanlar kadar
Kelebek tarih gözlü uçak
Vuracak depremleri içerinin
İncecik her zarları çeyrek
Susacağız sorunsuz
Ve gerek düştü bitmeksiz
Bunlar gelmediklerimiz
Kadife bir kutuda bize sunulan

Nefesle yakılan güçler
Uyumsuz oynak zamanım
Bırakın dolsun akan
Bana kalan ramak ve ateş

İsmini bilmem öyle bir andın
Siyah beyaz kuşaktan kalan
Onlar hissetmediler
Şimdi ki kaçların artığıdır
Gelen, hep geçen

Bırakın bozulsun sakinlik
Geceyi açın söylesin
Bana sizimden kayıp
Evveli desem yoksun
Tozdan nesne dansetsin

Zamanla yazılan bizler
Dünün sayısı yok
Bitirip başlamadığımız
Şarkıdan bulaşsam mikrop kadar
Kadar varolmamış çayırlar
Solunum sözel rüyada bayat
Takvim kovalarken yine kavşak
Nedesiz kanatları sevmek...

Bu bize yarım kala sadece bir siz.


Nihan AYDIN ... *

Ben Biraz Böyle

Ben biraz böyle.
Gözlerimi çıkartıp dündüm.
Üzgünsem şimdi söyle
Ama söylediğin bu değil öyle.
Söylem' e
Şimdi tüm olamamış bir günüm
Ben o kelimeyi kullanmayacağım
Bana ihtiyacım yok bırakın

Ben biraz içer böyle güllerim.
Öyle gülerim bir şiir okur.

Dişlerimi köreltip başka pınar döküyorum gözlere
Bildiğin gibi bu böyle
En karanlık ve en ıssız köşesindeyim ömrün
Bunun böyle saçma bir gerçek olması...
Kısaltmıyor parmaklarımı şöyle
Söyle!
Bileyim,
O aynayı bir kez
Gideyim.

Görsen
görsen görsen
görsel bir heceyim.

Ben bugün bir ben gördüm
Bu benziyordu bir bana
Şimdi susarım söylemediklerim kalır sana

27.12.2009 / Nihan AYDIN ...*