21.1.09

Çöl ve çılgın / çöl denemeleri 7

ÇÖL ve ÇILGIN : aşk kendine ihanet kokar


...
.
...

Çöl kendini üşürken geceleri..

...

..ve kırmızının kanına gece karışır... 
Gece ile kırmızının grupları birbiriyle antikor yarıştırmayacak kadar birbirine aşinadır.
Kırmızı artık;
gece bir kırmızı;
karanlık bir kırmızı
dır. 

Çılgın, yıldız yağmuru altında mehtabı seyreder. Meteor yağmurunun yıldız yağmuru olduğunun bir tek o ayırtındadır ve manzaranın keyfini çıkarır.

Çılgın kimdir?

Çılgın en başından beri istediğini yapmak uğruna elinden geleni ardına koymayandır.

Çılgın en hayalperestidir.

Tahmin edilirliği en düşük veridir, istatistiğe dökülemeyendir. 

Sağı solu 
ebe 
sobe 
olan 
olmayan
bilinmeyendir.

Çılgın bütün hepsinden neşeli olan, 
hepsinden daha sevgi dolu, 
hepsinden daha mantıksız, 
hepsinden daha gülümseyişlisidir.

Çılgın saçmalığın ötesindedir.

Çılgını yaşayanlar ilk tanıdıklarında çok severler.., taa ki çılgın çığırından çıkana kadar.

Çünkü çılgın bütün hepsinden daha felaket olandır; 
üstelik daha da fenası yıkıntıyı inşa edecek depremi önceden tahmin edecek teknoloji,
dünya özürlüdür.

Hiç bir delinin ben deliyim demeyişi gibi sinsidir çılgının felaketi. 
Normal taklidi yapmayı çok sever normalin üstünde seyreden iyimserliği ele vermeksizin kendini. 
Çünkü hiç bir iyilik şikâyet edilesi değildir. 
Genelde başına vurularak ekmeğinin alındığı durum, hep olumsuzluklarda yüzen kötü gidişatları işaret ederken;
iyilik ve kötülük
sadece ve sadece
insanlığın dramatik körebe oyunudur. 
Gözleri bağnazlayan paçavra her daim siluetleri seçtirse de; 
bu bir gölgeler oyunu değil diyen riya,
hacivat ve karagöz yerine
boşluğu kucaklattırmayı tercih eder.
İyilik ve kötülük grubu olası trafik kazalarında kan alışverişi yapamaz; antikorlarının birlikte her daim çökelti yaptığı gruplardır dünyada.
Çöl ise umursamaz. Özerk bölgedir.
Çılgın da ressamın fırçasından özerk bölgeye sürgün edilmişlerdendir. 

Çılgın korsanın gemisinin güvertesinden gökyüzü ile konuşur:

-Nefes almak ne kadar da büyülü
ne kadar da tatlı
uzansam yakalayacağım
saçlarıma yıldız tozu yağarken
mehtabı..

Kırmızı geldiğinde;
çılgın şairlerin en basitiydi. Ve her şeyi kafiyelendirip umutlu vaatlerle donatabilirdi. 
Çılgın tozpembe bir nargile dumanından seyredip dünyayı, lolipop kıvamlı şiirler yazabilirdi; 
tabi korsan her seferinde çılgın ile bilek güreşine kalkışıp, çılgının kelimelerini süpürmeseydi.

Çılgın kırmızıyı pembe olarak görebilen nadir renk körlerindendi. 
Daha sonra pembeyi, 
binbir renkte 
yahut binbir renkten birinde 
seçebilecek
basirete sahipti yine de. 

Bir delinin asla ben deliyim demeyeceği gibi;
çılgın gemide de her zamanki gibi normal görünecekti kendini ifşa etmeyen casus bir tayfayken. 
Haliyle, içinden büyücüyle konuşurken korsanın gemisindeki hayaletlerin (biri hariç) hiçbiri şüphelenmeyecekti:

-Senin olacak bu gemi; tıpkı çöl gibi..

Her çılgın rüzgara kapılmış gibi görünürken rüzgara yön veren ermiştir.
Ve ermişin gemideki duası bellidir.

Rüzgar yelkenlerin boynundan süzülerek bağırdı:

-Gemi karaya oturdu.


Karaya basan bütün ayaklar neden nasıl oldu anlayamadan ve anlamlandırmaya çabalamadan çılgının ardında yola koyuldu. 
Burası kırmızının adasıydı ve burada rehber her daim çılgın'(lık)tı.


Sihirbaz şapkanın içinden birkaç adım sonrasının akıbetini çıkarmıştı. Büyücünün zindanlarına doğru ilerlerken kendini kayıp bir adada zanneden bedenine içinden fısıldadı:

-Korkardım 
bu alev alev yanan meteor fırtınasından
ama bu kadar istememiştim yolumu kaybetmeyi hiç bir zaman

Çılgının rehberliğinde hipnotize bir itaatle yürüyen, sihirbazın dışında kalan bütün gemi ahalisi anlaşılan yolun sonunun büyücüye gittiğinden bihaberdi.

Büyücünün şatosuna ulaştıklarında çılgın hiç düşünmeksizin bütün gemilileri büyücünün avucuna teslim etti. 
Sihirbaz dışındakilerin
hiçbiri 
zindana konulana kadar farkında değildi.

Korsan zindanda olduğunun ayırtını anlayıp çılgına söverek sinirden tepinirken, sihirbaz çılgından yana suskunca umutluydu. 
Çılgının gizemini kaybetmemiş bir masalın içinde özgür olduğu müddetçe, sihirbaz zindanda da olsa mutluydu
Çünkü bir tek sihirbaz biliyordu ki
bu kırmızı şatonun zindanındaki parmaklıklar 
illüzyondu.
Ve seyirciler için, bir illüzyon ancak bütün sırrını kaybettiğinde sihirden kopup seraplı bir aldatmaca olurdu.
Sihirbaz içinse illüzyonun sırrı zaten yoktu. 



Büyücü ise belki korsanın nefret ettiği kadar beter, çılgının büyüsüne kapıldığı kadar etkileyici değildi.
Çünkü sihirbaz farkındaydı her daim olup bitenin. Şapkasında ikamet eden tavşanların burnu keskindi ve derlerdi ki hep:

-Aşk kendine ihanet kokar.

…………
..
….
.

Sihirbaz ile büyücü göz göze geldiler, 
parmaklıkların arasında sadece ikisi vardı. 
Çılgın bir felakete; felaket bir kıyamete kadar...

 

Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: