21.1.09

yüzde ellisiyle meşhur yüzde ellisiyle muamma bir yazı

Küçük şeylerden mutlu olan insanlar yahut bir türevi olacaktı bu yazının başlığı.
Yüzde ellisiyle meşhur, yüzde ellisiyle muamma bir yazı. 
Yazdım, oynadım ve teşhis ettim.
Yeni duygu kelimeleri buluyorum, hiç bir dilce varlığı kabullenilmemiş.
Kısacası uyduruyorum.
Bu benim dilim. 
Anlaşılmayacak olması ne acıklı değil mi?
Ah anlaşılmak,
ne zamandan beri insanlık bundan dem vuruyor?
Yahut ne önemi var ki?
Var di mi?
Evet, var.
Fakat mümkünsüzlüğün setine çarpıyor.
Set halinde veriyorlar bize mümkünsüzlüğü,
önce okuyup hatmedip sindirip 
sonra
aşmamız için, kırmamız için.
Fakat ne önemi var? :
İşte tekrar eden cümlelerden bir diğeri.
Bu da bir sorgu çeşidi ve başladığı yere dönen sonsuzumuz.
Boşluk mu desek buna,
çember mi?
Fakat ne önemi var?
Var di mi?
Bilemiyorum.
Bilmeksiz soruyorum.
Neden soruyorum?
Bilemiyorum.
Döngü.., 
buna diyorlar.
Anlaşılmak diyordum, evet;
anlatmak durağından geçen hani, durağan.
Oysa ki ben bile anlamıyorum.
Kendimden mi bahsediyorum?
Öyle görünüyor,
ama değil öyle,
en azından tam olarak..
Anlamıyorum,
ne beni ne seni ne de onu.
Bu sebepten bu fiilin işteşleşebilirliğine, edilgenleşmesine, genleşmesine ihtimal vermiyorum.
Onlar ya da biz - siz 
üstüne genellemeler yapılıyor,
ben de yapıyorum.
Ama metelik vermiyorum,
zamir hepsi.
Biz,
biz-siz
miyiz?
Bu mesele etki denilen kavram ile başlıyor bence.
Etki; etkileşim, t-ki(l)leşim, ki leşim, leşim, eşim, şim, im.
Bu yazı böyle bir yazı olmayacaktı, tıpkı bir günlük yaprağı olmayacağı gibi; bir film izlerken; bunu, yazıya münasip gördüğüm başlık üzerinden düşünüyordum. 
O yüzden bu yazıyı şu an böyle'leştirmeliyim.
Küçük şeylerle mutlu olabiliritesi yüksek kişiler,
buna şekille örnek verebilirdim
ama vermemeyi tercih ettim.
Açıklamaya cürret gösterdim.
Buna çabalamak diyorlar.
Bazı yerlerde ise denemek.
Çeşitli sözlüklerce başka karşılıkları da vardır elbet.
Bunu etkilenmekle açıklıyorum ben.
Etkilendiğimiz kadar tepkileniyoruz,
ki newton da böyle demişti.
Metafizik kafa tabiatıyla, quantumun elverdiği ölçüde determinist olabileceğimi söyleyebilirim
fakat söylemeyebilirim de.
Ancak bir girişimde (çaba vs vs) bulunduğuma göre,
açıklayıcılık açısından determinist tutumu tercih etmeyi, 
tercih bildim.
Bu koşullar altında,
elma ağaçları altında kestirmeyi münasip gören amcamızın üçüncü yasasına göre
küçük şeylerle mutlu olabilen insanların
etki mekanizmasına karşı mıknatıs olabileceği seçeneğini gözden geçirdim.
Buna duyarlılık diyenler de mevcut.
İşte bu duyarlılıkla bakınca,
eğer kendi kendinize sorduğunuz bir soruysa, 
neden bir sunumdaki duyguyu en yoğun ben hissediyorum?
yanıtını alabiliyorsunuz.
Ancak bu açıklama ile bakıldığında görmek net ki;
küçük şeylerle mutlu olabilmek olayı pasta diliminde bu durumun aldığı paya bağlı.
Kısacası saçma sapan bir filmde, kimse ağlamazken siz ağlıyorsanız,
küçük şeylerle mutlu olabiliyorsunuzdur.
:)

Garip değil mi?

Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: