21.1.09

Kafa façaları... (26.09.08)

..iç içe geçmiş camlar, camın önünde iç içe geçmiş kadehler, kadehin sırtında iç içe geçmiş kristaller, kristalin avcunda iç içe geçmiş kızıllar, kızılın damarlarında iç içe geçmiş kadınlar, kadınların dilinde iç içe geçmiş adamlar, adamların teninde iç içe geçmiş sesler, seslerin peşinde iç içe geçmiş hayatlar.. vs vs.

Kendini var eden görüntüler, bir tabaka bir katman halinde seyri mümkün ışık.
Kafamdaki odaların eşiğinden sızan güneş;
huzme ve huzme,
içinde dönüp duran hani o çok bildik güneşsever toz;
zerre ve zerre,
nefesime dolan tutuklukla beynime akın eden kan;
katre ve katre!

Renkler taşıyor, gözümün karanlığa sürüldüğü anda yokluktan renkler taşıyor. 
Gecenin en koyu, en ışıksız anlarında; ışıksızlığın içinde simsiyah bir ışık yanıyor.
Simsiyah bir parıltı gecenin üstünde başında.
Gözlerimde falın taşı, gözlerimde tuzlu bir yangının ilk hatırası, gözlerimde yokoluşun izleri.
Gözlerimde kelebekler, beyaz ışıktan varlıklarıyla durmadan kanatlarını gözlerime çarpıyorlar. Gözlerimde çırptıkça onlar kanatlarını derin bir kuyunun daha da diplerine akıyorum.
Tavanım derin bir kuyu, dibini bulamıyorum.

Sonra düğmesine basılıyor lambanın. Odanın içine hücum ediyor ışınlar, alt alta üstüste bu savaşta kim galip gelecek teleşesinde, dip köşeyi zapt altına alma heveslisi küçük fotonlar.

Sonra,
ve sonra,
biliyor musun sonra ne çok şey oluyor.
Ve hepsi bayat bir tekrar belki de.
Hepsi de benim suçum. Hepsi de içimdeki ne atsan filizlenen o garip tarlanın suçu.
Bu meydanda çarpışmalar var, bu meydanda yüzlere çarpılıp atılmış eldivenler, bu meydanda muzafferler yıkılışlar devrilişer ve dirilişler var. Tarih tekerrürden ibaret bebek, sen kafanı fazla yorma.

Huysuzluğum, 
ah seninle en çok oturup dertleşmek istiyorum,
en çok seninle bir beş çayı içmek.
Huysuzluğum kaç kez masaya yatırıp ameliyat edilmeye kalkıldın ukala neşterler tarafından,
bense hiçbir zaman varlığının farkına varamamış bir şaşkındım.
Hep bir iftira sandım seni, hep yok zannettim.
Şimdiyse bakıyorum da bileklerimin en incinmiş tarafı sensin. 
İnsanlığa güvenime attığım çizikler,
kafa façalarım vardı
ve sonra unuttum. 
Şimdi hoşnutsuzluğumun yanında kocaman yanılgılarım ve anlamını unuttuğum çizgilerimle başbaşayım.
Ve artık kabullenmeliyim, ki kabullenilecek bir yığın şey var..

Ve gözlerimin tuzunun yüzümü yaktığı bir anda sordum,
kimler yazar?
Cevaplamayacağım, bu herkesin içinden cevaplayacağı bir sorudur.
Ama sadece biliyorum ki hissedebiliyor olmak da hissedemiyor olmak da başa beladır.

Her neyse, daha fazla yazmayacağım; şimdi gidip bir duş alıp kafamın içinden kendi kendime konuşmaya devam edeceğim..


Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: