21.1.09

Kendi küçük dört duvarım... (19.10.08)

Şimdi, etrafımdaki kendi küçük dört duvarımı inceliyorum.
Duvarlarımın içine taşıdığım, duvarların dışı; afişler. 
Nerelerin sokaklarından, duvarlarından toplanıp benim küçük odama gelmiş. 
Düşündüğümde hepsine bir anı, bir an karalıyor olmamın hazzı sarıyor garip noktacıklardan oluşan ruhumu. 
Yine o tuhaf kanat çırpışları içimdeki her köşede. 
Kendi kendime gülüyorum...
Deliriyor muyum acaba?
..ve işte ne kadar da acabası fazla bir cümle.
Artık sevmiyorum bu şehri.
Az önce bozukken kafam, şimdi nasıl da bu kadar şenlendirebiliyorum içimi?
Hayret!
Kendi kişisel motivasyonum ve küçük mutluculuklarıma 
yatırım sayılan 
iç oyunculuğuma 
kuşkusuz artık teşviksiz katılabiliyorum. 
İşte artık sevmediğim bu şehre mahkumken,
iç kalabalığım kendine yetecek
eğlenceler bulma telaşında.
Ah içimin tuhaf ve anlamlandırılamayan telaşları..
Şimdi hangi yanımdan tutup 
sallandıracağım kendimi
kuyuya?
Dipsizliklerini dağıtıp,
gittikçe kendini sığlaştırmaya çalışan modelim de destek üstelik her türlü çabama.
Ben çerez muhabbetleri düşünmeliyim artık diyor bu model,
durmadan da pek bi havadan sudan konuşuyor
üstelik oldukça da süs düşkünü...
Artık sevilmeyecek bir şehirde yaşayacaksak bir sene daha,
bana uğraşacak ben' ler lazım,
zira diğer bütün özneleri terketmiş durumdayım.
Ve elleriyle ruhumu çimdikleyen iç kemiriciler meselesine gelince,
ufff be, dağılın bulutlar(!)
şimdi gerçekten dümdüz sövmeye başlayacağım hepinize
kaşlarınızı çatıp durmayın öyle
varlıklarınız bile saçma!
Derin sulara çekmeyiniz yelkenlilerimi!
Hem bir tenha,
bir susuzluk
bir kuraklık
abidesi
nasıl bu kadar kalabalık olabiliyor ki?
Tenha kalabalıklardan yeniden kendi iç kalabalıklarıma sığınıyorum.
Ve kendimi ait hissedebildiğim nadir yerlerden olan
durmadan değişen 
fakat hep frekansını
ve tarzını koruyan odama;
belki de başka zaman ve mekanları
bu kadar fazla içine sığdırdığı için neşeyle bakabiliyorum.
Uzun süreden sonra ilk defa saçlarımı dalgalarına bıraktım,
o dalgalarda birazdan yanımdaki yastığa bırakacak kendisini.
Sonra burnum da yastığın parfümlenmiş kokusuna
ve damağımda bir küçük parça çikolata..
Unutmadan ışığı kapatıp perdeleri açmış olacağım, 
açık pencereden üstüme gelen tatlı soğuk her zamanki gibi
daha fazla temas edecek nefesime.
Evet, bu şehre bir ağız dolusu sövmüştüm bu gece,
ama iyi geldiğini söylemeden edemeyeceğim.
Evet, bu şehri artık sevmiyor olabilirim,

ama kendimi seviyorum.

Nihan AYDIN...*

Hiç yorum yok: