9.12.09

Gördüklerimiz Gerçeğin Hiçidir

Şimdi tüketilen şurup. 
İletişimsizlik akıllarda soru yüklü deve.
Ve böyle tanımlanarak devam edilebilir her ne..

İşte diyordum sabah bulunmuştur,
zamanı tüketilmiş bir ışık. 
Aklımda koca bir şemsiye, a.
Gerçekler hakaretlerle yüzleşiyor köşelerinden itibarlı
gerçekleri neyimize yetmiyorsa kuşatmalı
bütün yazılar kıvrım yapılabilirken
işte origami gemiler
işte bizimkiler.

Şu çukuru kazın, 
istikamet olabildiğince dibe. 
Bütün yaralar ebelenebilir sobelere ve kömürler ateşlerine renklerine, çizilenler kıyılarına köşelerine denkleşince kadar
sesler savrulsun dursun istikbalde.

Yok diyorum sus diyorum konuş diyorum komutanı kendinden çıkar kendine devret bırak diyorum. Renk geliyor kırmızı dikenler üstünde gezinen karıncalar sonra telleri üstünde ütüsü bozulmamış suratlar ve fırstaları kaçırılanlar. Hiç bir sokak olmasın ki kurtulmamış tenimizden, gecelerimiz ışıklarının sırtında asalak gecelerimiz binalarda tutsak. Beton kokusu çim adamdan daha tanıdık bir suratla yüzleşilmeden önce asıyor canlılık çekişirken kendinden bir parça ısırık kapma pahasına. 

Bir bozuk para dönüyor takla takla takla hep böyle. Devrilmeden önce hep helezon ve görünmez mimariler ipleri çekiliyor. Ardından soğuk olsun uzun bir aracın camından görülen bilindik ve hepinize de aşina gelecek karanlık mezarlıklar bir de sis ve beyaz olsun. Bu direklerin radyoaktivitesi izimizi kaybetsin bacalar sus ve griyi kirletilmiş bir hayal gibi itebiliriz. Yol kendini doğurarak ilerleyen bir ırmak gibi kapiler bir emrin peşinde kendine yapışkan ve dışına dağılgan kayarken uzaklarımıza düşecek bombalar ve mezarlıkalrın arasında ancak doğa çiçekleriyle suçsuz gibiymişçesine fakat yeşil ve uzun ağaçlar alerjisi seyredeceğiz. Huzuru seyretmek. Bilmem ne fobia nın gölgelerinin hayali bir çerçevede bakışlarından geçtiğini düşünerek, yine aynı her şey fakat her kez gitmiş ve bunun varyasyonları ayrı modifiye gerçekler. Üstlerinde başlarında maskeler sana bakıyorlar kaçılabilir mi senden ey oyun ki bu en garip ama huzurlu ve garip ama korkutucu yerindeyken. 

Sallanıyor kolları terazinin. Uyumsuzluğun ve karşıtlığın müthiş dengesi. Bir aşağı bir yukarı zincirlerde tutunmuş kefeler öyle ilerliyor durmaksızın. Bir aşağı bir yukarı. Bir sabah diyorum yahut bir akşam üstü hayali olsun. Sonra kocaman bir pencere ve ısıya inat bir soğuk cam ve düşmeyen sıvılarda kuşatılmış bakmalar ve teoriler çürüyenler toprak kokusu. Hepsi sırt sırta vermiş aynı anda hepsi kenet olmuş sonra bakılır ki bu bir zincir ne kopabilir ne kopmak ister ne de nereye bağlandığı görünebilir. 

Gördüklerimiz gerçeğin hiçidir.

Tamamı başka bir atmosferi tüketiyor.

Görebildiklerimizin aynası meşrulaştırılmış kabuller.

Ama koyu renkli bir yokluğun içinden ışıkla dolarak bazen sır verircesine söyler.

Deşifresi için çok uğraşıldı, alengirli cümleler ve renkli naiflikler. Oysa bilemediler, bu kendisi aktı gitti.

Kendisi hiç susmayan bir ketum
ve deli düşü.


Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: