27.8.09

Gelin Öncesi

Dokuzda uyanacağım. 
Ama belki de insanlarda bırakıyoruz. 
Nasıl giyinirim?
Kaçık bir filmdi ondan sevdim. 
Dvd.de de alt yazısız alternatifler. 
Geçen bir hafta. Seri denen şey rüyalar. 
Hani otobüsün ön camından fırladığım küçük bir dejavu sahnesi.
Korkuyorum, korkuyorum ve korkuyorum karesi.
Bu beyaz saçlı çocuğumdur, bana cenneti gösterdi tekrar ve gelmek için çok bekledi, az uğradı.
Ona hiçbir kara büyü bulaşmamıştı. O da bitti.
Biz ısrarla geceleri sevdik. 
Durmadan tekrar eden şarkılarla deli gibi zıplıyorduk, ayakları eziyorduk ve kendi bilmecelerimize gülüyorduk.
Biz esasında zıplamayı seviyorduk, ki rutinle bile kıyak eğleniyorduk.
Oksijenin bize yaradığı asırlardır. 
Gündüzleri çürüttüm. İnkar etmiyorum, onları keyifsizce öldürdüm. Silahımı çekip vuracağım bu azgın güneşi, def olup gitsin kendi cehennemine. 
Öğlenleri sırtımdan süzüldü. Kendimi başka bir yere attım. Şebekelerce yol aldım. 
Bir kaç eski film var, onlara baktım, baktım, baktım...
Nasıl? Öyle işte, güzel.
Şehri oradan izlemek, rüzgarlı ve en yakın uzak. Değil mi? Ya da bunun kısaltılmış hali.
Sonra anlattı.
Sonra bir başarı marşı söyledik, sarhoş.
Arkadaşlar, arkadaşlar, arkadaşlar.. 
Hani diyeceğim bir dönüştürme makinesi.
Şimdi çeker giderim koltuğu gelip oturdu kucağıma. 
Ellerimi açıp her zamanki gibi iki yana,
evet ben dürüstüm,
evet bu eller samimiyet.
Sonra koltuğumu da topladım geldim. 
Olağan bir hali var buranın.
Bir sürü haber atladı üstüme, kimisine sevdim, kimisine sustum. 
Şimdi uyurum.
Sonra gideriz. 
Üç saat geçer ve bir düğün şehri bizi kucaklar belki.
Ne garip her şey biraz belki
ve bir arkadaş evleniyor.
Gelip, gülümse dileğimi üflerim gözlerine.
Ve dakikalar yine akar geriye.


08.08.2009 / 5:58

Nihan AYDIN ...*

Hiç yorum yok: