21.9.08

iç kelebeği

Ne diyordum,

evet,

beni anlamalısın kelebek, biri beni anlamalı!

Şimdi dışarıda yağmur var. Şu an uyumuyorum ve bir dolu kelimem var içimde. Bir şeyler yapmalıyım. Bu kadar kelimeyle bir şey yapılır besbelli, bir cadde oluştururum belki. Sonra sırtıma bir sağanak giyinirim ve birden bir adaya düşüveririm.

Gökten bu sefer ay kayar,

dolun haliyle bir ışık seli halinde üstüme akar,

ardından boğulurum bu aydınlanma ile.

Yine o duygu, hep o bildik; tanıdık duygu.. Zamanın mekanın ve eşyanın çaresizlik duygusuna kapıldığı, içimden sürrealist resimler fışkırdığı, dünyanın köşelerinden havaya dağıldığı o duygu..

Her şey kendinden geçmek üzere, her şey kendiyle terk halinde.

Bu bir veda, bu bir istasyon.

Bu bir deprem, bu bir devrim, bu bir dönüşüm,

ve yine..

Ve üstelik sessizce.

Kaç gündür içime, asma merdiven sarkıtmış bir kelebek var.

Tırmanıyor basamak basamak içime. Korkuyorum boğazımdan dışarı kaçıverecek diye. 

Şimdi seslerden bir pelerin örüyor yağmur gecenin üstüne. Görüyorum, bu basbayağı bir pelerin. İnceden inceye tüm kentin üstünden kucaklıyor, binaların üstünden antenlerin çatıların üstünden, gökyüzüne bakan bir çift bebeğin üstünden...

Çıtırtılarla sakinleştirmeye çalışyorum kelebeğimi. Fon müziğini durmadan değiştiriyorum. Kelebeğimi oyalayacak hayaller üretiyor seri halde içimde bir düş makinesi. Seri numarası belli, zincirleme hayaller. Onu mutlu etmeye çabalıyorum, olduğu yerde kalmalı.

Dışarda yağmur yağıyor. Kelebeğim ıslanmak istiyor...*

Hiç yorum yok: